Mm
– Milimetre
“You do not”
– “Yapmıyorsun”
“You do not”
– “Yapmıyorsun”
It’s the thing in your thighs when you’re lonely at night
– Geceleri yalnızken uyluklarındaki şey bu.
Scroll through your phone, gettin’ high off the light
– Telefonunuzda ilerleyin, ışıktan yükseğe çıkın
Numb in your chest when you close the blinds
– Panjurları kapattığınızda göğsünüzde uyuşma
Repose in time and you tell yourself you’re fine, but you
– Kendine iyi olduğunu söylersin, ama sen
Sabotage the things you love the most
– En çok sevdiğin şeyleri sabote et
Camouflage so you can feed the lie that you’re composed
– Kamuflaj yap ki bestelediğin yalanı besleyebilesin
This is the voice in your head that says, “You do not want this”
– Diyor ki, “bu istemediğiniz bu kafandaki sesi var”
This is the ache that says, “You do not want him”
– Bu diyor ki, “istediğiniz ağrı ona sahiptir”
This is the glimmer of light that you’re keepin’ alive
– Bu, hayatta tuttuğun ışığın parıltısı.
When you tell yourself, “Bet I could fuck him”
– Kendine”bahse girerim onu becerebilirim” dediğinde
Why do you need love so badly?
– Neden aşka bu kadar çok ihtiyacın var?
Bet it’s because of her daddy
– Bahse girerim babası yüzündendir.
Bet she was brutal and bratty
– Bahse girerim acımasız ve küstahtı.
Bet that she’ll never be happy
– Hiçbir zaman mutlu olacağına eminim
I bet that you’re right and I’ll show you in time, but I
– Eminim haklısın ve sana zamanında göstereceğim, ama ben
Sabotage the things I love the most
– En çok sevdiğim şeyleri sabote etmek
Camouflage so I can feed the lie that I’m composed
– Kamuflaj yap ki bestelediğim yalanı besleyebileyim.
I’ve got a monster inside me that eats personality types
– İçimde kişilik tiplerini yiyen bir canavar var.
She’s constantly changin’ her mind on the daily
– Her gün sürekli fikrini değiştiriyor.
Think that she hates me, I’m feelin’ it lately
– Benden nefret ettiğini düşün, son zamanlarda bunu hissediyorum.
Might have to trick her and treat her to
– Onu kandırıp tedavi etmek zorunda kalabilirsiniz.
Seventy capsules or fly to a castle
– Yetmiş kapsül veya bir kaleye uçmak
So at least we could say that we died bein’ traveled
– En azından seyahat ederken öldüğümüzü söyleyebiliriz.
Cultured and flattered and then I could trap her
– Kültürlü ve gururum okşandı ve sonra onu tuzağa düşürebilirdim.
But what does it matter?
– Ama ne önemi var?
“You do not want this”
– “Bunu istemezsin.”
This is the voice in your head that says, “You do not want him”
– Bu, kafanızdaki “onu istemiyorsunuz” diyen ses.
This is that space in your bed that says, “Bet I could fuck him”
– Diyor ki, “siktir edebilirim onu Eminim bu senin yatağında yer var…”
Isn’t it lonely?
– Yalnız değil mi?
These are the standards to which you could hold me
– Bunlar beni tutabileceğin standartlar.
Think that you know me
– Beni tanıdığını San
You think that you could if you hold me
– Bana sarılırsan yapabileceğini sanıyorsun.
Think you could try to console me, but I do not know me
– Beni teselli etmeye çalışabileceğini düşünüyorum, ama beni tanımıyorum
No, I do not know me
– Hayır, beni tanımıyorum.
‘Cause I, ’cause I
– Çünkü ben, çünkü ben
Sabotage the things I love the most
– En çok sevdiğim şeyleri sabote etmek
Camouflage so I can feed the lie that I’m composed (“You do not want this”)
– Kamuflaj, böylece bestelediğim yalanı besleyebilirim (“bunu istemiyorsun”)
Sabotage the things I love the most (“You do not want this”)
– En çok sevdiğim şeyleri sabote et (“bunu istemiyorsun”)
Camouflage so I can feed the lie that I’m composed (“You do not want this”)
– Kamuflaj, böylece bestelediğim yalanı besleyebilirim (“bunu istemiyorsun”)
“You do not want this”
– “Bunu istemezsin.”
“You do not”
– “Yapmıyorsun”
Kategoriler