J’sais pas comment sauver l’monde et, si j’savais, j’suis pas sûr qu’j’le ferais
– Dünyayı nasıl kurtaracağımı bilmiyorum ve eğer kurtarsaydım, kurtaracağımdan emin değilim.
J’ai pas grand-chose à t’offrir, à part te dire qui j’suis et c’que j’sais
– Kim olduğumu ve bildiklerimi söylemekten başka sana sunacak çok şeyim yok.
J’ferai jamais c’qu’on m’dit en premier, les mensonges circulent plus vite qu’le vrai
– Önce bana söyleneni asla yapmayacağım, yalanlar gerçek olandan daha hızlı akar
J’ai couru après l’bonheur sans prendre le temps d’savoir c’que c’est
– Ne olduğunu bulmak için zaman ayırmadan adamın peşinden koştum.
J’essaie d’avoir un enfant, j’essaie d’avoir autre chose que des regrets
– Çocuk sahibi olmaya çalışıyorum, pişmanlıktan başka bir şeye sahip olmaya çalışıyorum.
Quand il verra 2022, j’comprendrai qu’il s’mette à pleurer
– 2022’yi gördüğünde umarım ağlamaya başlar.
Ils disent que tout va s’effondrer, qu’on va y passer dans trois degrés
– Her şeyin çökeceğini, üç derece geçeceğimizi söylüyorlar.
J’pensais qu’la science allait nous sauver mais j’ai d’moins en moins confiance au progrès
– Bilimin bizi kurtaracağını sanıyordum ama ilerlemeye daha az ve daha az güveniyorum
J’sais même pas pourquoi j’pense à ça, j’y connais rien, qu’est-c’que j’y connais ?
– Bunu neden düşündüğümü bile bilmiyorum, bu konuda hiçbir şey bilmiyorum, bu konuda ne biliyorum?
Que d’la data pour les GAFA, bâtard, t’es rien d’autre qu’une donnée
– Bu GAFA için veri piç, sen veriden başka bir şey değilsin.
J’ai quelques éclairs de génie mais, la plupart du temps, j’suis teubé
– Bazı deha flaşlarım var ama çoğu zaman teube’yim.
J’connais qu’les mauvais alcools qui donnent l’alcool mauvais
– Kötü alkol veren kötü alkolleri biliyorum
J’avais peur d’avoir rien compris, maintenant, j’ai peur qu’il y ait rien à comprendre
– Hiçbir şey anlamadığımdan korkuyordum, şimdi korkarım ki anlayacak bir şey yok
Piégé dans notre propre système, prisonnier dans une sauvegarde bloquante
– Kendi sistemimizde sıkışıp kaldık, engelleyici bir yedekte sıkışıp kaldık
J’viens d’là où les darons ressemblent à Coluche, j’viens d’la campagne normande
– Daronların Coluche’ye benzediği yerden geliyorum, Norman kırsalından geliyorum.
Ils aiment juste les bonnes affaires, tout c’qu’ils veulent, c’est voir l’émission d’la brocante
– Sadece pazarlıkları severler, tek istedikleri bit pazarının gösterisini görmek
Maman m’a dit : “S’il y a des pauvres, c’est qu’ils ont mal travaillé à l’école”
– Annem bana şöyle dedi: “Eğer fakir insanlar varsa, bunun nedeni okulda kötü çalıştıklarıdır.”
C’est pas d’sa faute, sa mère racontait l’même genre de merde à ses gosses
– Bu onun suçu değil, annesi de çocuklarına aynı şeyleri söylüyordu.
C’est pas d’sa faute, sa mère… bref, faut qu’on brise ce putain d’cercle
– Bu onun suçu değil, annesi… her neyse, bu lanet çemberi kırmalıyız.
Il est vicieux, c’putain d’cercle, j’peux pas l’faire tout seul, faut qu’tu m’aides
– O kısır, o aptal, bunu tek başıma yapamam, bana yardım etmelisin.
Aide-moi (Aide-moi, aide-moi)
– Bana yardım et (Bana yardım et, bana yardım et)
Marche (Marche, marche)
– Yürümek (Yürümek, yürümek)
Marche avec moi (Marche avec moi, marche avec moi), apprends-moi (Apprends-moi)
– Benimle yürü (Benimle yürü, benimle yürü), öğret bana (Öğret bana)
Méga, méga, méga, méga
– Mega, mega, mega, mega
J’peux pas l’faire tout seul, faut qu’tu m’aides, soyons d’accord de pas toujours l’être
– Bunu tek başıma yapamam, bana yardım etmelisin, her zaman olmamayı kabul edelim
Traite-moi comme tu voudrais qu’j’te traite, réussir sans faire le bien, c’est perdre
– Bana sana davranmamı istediğin gibi davran, iyilik yapmadan başarılı olmak kaybetmektir
Apprends-moi la franchise, me juge pas, j’aurai moins envie d’mentir
– Bana dürüstlüğü öğret, beni yargılama, yalan söylemek gibi daha az hissedeceğim
On m’a dit : “Sois fort, faut devenir un homme”, rappelle-moi qu’ma force c’est d’être sensible
– Bana söylendi: “Güçlü ol, erkek olmalısın”, bana gücümün hassas olmak olduğunu hatırlat
Quand la vie n’a pas d’sens, aide-moi à lui en donner un, écarte- moi des mauvais chemins
– Hayatın bir anlamı olmadığında, ona bir tane vermeme yardım et, beni yanlış yollardan uzaklaştır
Rappelle-moi qu’on peut croire qu’on est personne à trop vouloir devenir quelqu’un
– Bana çok fazla biri olmak isteyen biri olduğuna inanabileceğini hatırlat.
Aide-moi à trouver l’équilibre, grandir n’est jamais fini
– Dengeyi bulmama yardım et, büyümek asla bitmez
Je sais mieux donner les conseils que les suivre, un jour, on va mourir, tous les autres, on va vivre
– Onlara uymaktan daha iyi nasihat vermeyi biliyorum, bir gün öleceğiz, diğerleri, yaşayacağız
Oublie l’futur, c’était avant, oublie l’futur d’avant
– Geleceği unut, daha önceydi, geleceği daha önce unut
C’est pas sûr qu’on soit d’dans, apprends-moi l’pardon, la patience
– Aynı fikirde olduğumuzdan emin değilim, bana sevgiyi, sabrı öğret
Faut qu’on soit meilleurs qu’nos parents, faut qu’on apprenne à désapprendre
– Ailemizden daha iyi olmalıyız, öğrenmeyi öğrenmeliyiz
J’veux pas croire qu’le temps est à vendre, qu’on soit juste une valeur marchande
– Zamanın satılık olduğuna, sadece piyasa değeri olduğumuza inanmak istemiyorum.
Avant, j’rêvais d’quitter la France, j’vais rester, j’préfère qu’on la change
– Daha önce, Fransa’dan ayrılmayı hayal ettim, kalacağım, değiştirmeyi tercih ederim
Mélange vieilles et nouvelles croyances, mélange humanisme à la science
– Eski ve yeni inançları karıştırmak, hümanizmi bilimle karıştırmak
Évidemment, c’est plus comme avant, faut t’faire une raison, c’est l’concept du temps
– Açıkçası, daha önce olduğu gibi, bir sebebin olmalı, zaman fikri
Le monde est en mouvement, porte-moi dans l’courant, prends mon pouvoir, la tentation est trop grande
– Dünya hareket halinde, beni suda taşı, gücümü al, günaha çok büyük
Prends mon ignorance, j’dois mettre un nom sur les choses pour les comprendre
– Cehaletimi al, onları anlamak için şeylere bir isim koymalıyım.
J’essaie d’avoir un enfant, j’essaie d’avoir une civilisation, j’peux pas l’faire tout seul, va falloir qu’on l’fasse ensemble
– Bir çocuk sahibi olmaya çalışıyorum, bir medeniyete sahip olmaya çalışıyorum, bunu tek başıma yapamam, birlikte yapmamız gerekecek
Tout s’transforme, rien n’se perd
– Her şey dönüştürülür, hiçbir şey kaybolmaz
J’ai pas fait qu’des choses dont j’suis fier, j’peux devenir meilleur, j’peux pas revenir en arrière
– Gurur duyduğum hiçbir şeyi yapmadım, iyileşebilirim, geri dönemem.
J’étais tout seul, on est des milliers, bientôt, vous allez tous m’oublier
– Yapayalnızdım, binlerce kişiyiz, yakında hepiniz beni unutacaksınız
Désolé mais j’vais devoir vous quitter, dis-toi seulement qu’on a kiffé
– Üzgünüm ama seni terk etmek zorundayım, sadece sevdiğimizi kendine söyle
Hier, c’était hier, aujourd’hui, j’efface les dettes, hein
– Dün dündü, bugün borçları temizliyorum, ha
J’échangerai pas c’que j’ai contre la jeunesse éternelle, hein
– Sahip olduklarımı ebedi gençlikle takas etmeyeceğim, ha
On a fait c’qu’on a fait comme on l’a fait mais on l’a fait, hein
– Yaptığımız şeyi yaptığımız gibi yaptık ama yaptık, ha
Tout s’transforme rien n’se perd, ombre et lumière
– Her şey dönüştürülür hiçbir şey kaybolmaz, gölge ve ışık
Kategoriler