You don’t have to say you’re sorry
– Üzgün olduğunu söylemene gerek yok
Or redeem yourself to me, oh
– Ya da kendini benden kurtarmana
I’m not asking for confessions
– İtiraflar için sormuyorum
You don’t even have to speak, no
– Hatta konuşmana bile gerek yok, hayır
I need you to feel that you’re more than enough
– Sen yeterde artarsın ki bunu hissetmene ihtiyacım var
I already know you’re deserving of love
– Senin aşkı hakettiğini zaten biliyorum
There’s not a question that you are the one that I need
– Bu bir soru bile değil ki sen ihtiyacım olan tek şeysin
These are my words
– Bunlar benim kelimelerim
This is my voice
– Bu benim sesim
That is my sermon
– Bu benim vaazım
Give me your heart
– Bana kalbini ver
Give me your pain
– Bana acını ver
Give me your burden
– Bana yükünü ver
Coz I can take anything that you can give
– Çünkü bana verdiğin herhangi bir şeyi alabilirim
Forgiving everything that you did
– Yaptığın her şeyi bağışlıyorum
These are my words
– Bunlar benim kelimelerim
This is my voice
– Bu benim sesim
That is my sermon
– Bu benim vaazım
My sermon, yeah, my sermon, yeah
– Benim vaazım, evet, benim vaazım, evet
My sermon, yeah, my sermon, yeah
– Benim vaazım, evet, benim vaazım, evet
Oh, time to turn this wine to water, yeah
– Oh, bu şarabın suya dönüşme zamanı, evet
Time to turn this gold to lead, oh
– Bu altının kurşuna dönüşme zamanı, oh
Time to stop taking this for granted, oh
– Verileni almayı durdurma zamanı
I need you to feel that you’re more than enough
– Sen yeterde artarsın ki bunu hissetmene ihtiyacım var
I already know you’re deserving of love
– Senin aşkı hakettiğini zaten biliyorum
There’s not a question that you are the one I need
– Bu bir soru bile değil ki sen ihtiyacım olan tek şeysin
These are my words
– Bunlar benim kelimelerim
This is my voice
– Bu benim sesim
That is my sermon
– Bu benim vaazım
Give me your heart
– Bana kalbini ver
Give me your pain
– Bana acını ver
Give me your burden
– Bana yükünü ver
Coz I can take anything that you can give
– Çünkü bana verdiğin herhangi bir şeyi alabilirim
Forgiving everything that you did
– Yaptığın her şeyi bağışlıyorum
These are my words
– Bunlar benim kelimelerim
This is my voice
– Bu benim sesim
That is my sermon
– Bu benim vaazım
My sermon, yeah, my sermon, yeah
– Benim vaazım, evet, benim vaazım, evet
My sermon, yeah, my sermon, yeah
– Benim vaazım, evet, benim vaazım, evet
I don’t know nothing about the service the clergy do in the churches
– Din adamlarının kilisede yaptığı hizmetler hakkında hiçbir şey bilmiyorum
I never read the book though I knew the pages were turning
– Sayfalarını çevirdiğim kitabı hiçbir zaman okumadım
I tried to sing the hymns but I couldn’t think of the verses
– İlahi söylemeyi denedim ama mısralarını hatırlayamadım
Tried to confess my sins, but I didn’t know how to word it
– Günahlarımı itiraf etmeyi denedim ama nasıl söyleyeceğimi bilmiyordum
But this is my sermon firstly I’m emotionally drained
– Ama bu benim vaazım, öncelikle duygusal olarak bitkinim
Self-medicating hoping I can cope with the pain
– Kendimi iyileştiriyorum, umarım acıyla başa çıkabilirim
I need a fix coz that’ll fix whatever’s broke in my brain
– Bir yüze ihtiyacım var çünkü kafamda bozuk her ne varsa düzeltecek
Who am I kidding though, I’m going insane
– Kimi kandırıyorum, hayır deliriyorum
I wrote some quotes on this page, just trying to reach you and I hope you relate
– Bu kağıda bazı alıntılar yazdım, sadece sana ulaştırmaya çalışıyorum ve umarım anlarsın
I’ll probably just throw them away
– Galiba onları uzağa fırlatacağım
Coz I don’t know what to say
– Çünkü ne diyeceğimi bilmiyorum
I feel weak but I’m supposed to be brave
– Zayıf hissediyorum ama cesur olduğumu zannettim
I seem free but I’m enclosed in a cage
– Özgür gözüküyorum ama bir kafesin içindeyim
Do I continue to ponder over the past thinking
– Geçmişi düşünmeye devam ediyorum
I could’ve done it better
– Daha iyisini yapamadım
Do I whimper from the future, and buckle under the pressure?
– Gelecekten sızlanıyorum ve baskı altında bükülüyorum
Or do I step to the plate, and go take the chance with my life
– Biliyorum, plakaya adım attım, hayatımla şansını dene
Come face to face with the darkness so I can stand in the light like
– Gel karanlıkla yüzleş böylece ışık gibi durabilirim
When I feel your love upon me
– Aşkını üzerimde hissettiğimde
I know that I am truly blessed
– Biliyorum, gerçekten kutsandım
Sometimes you’ve gotta face the darkness
– Bazen karanlıkla yüzleşmemiz gerek
To step into the light again
– Sadece ışığa rehberlik et yeniden
These are my words
– Bunlar benim kelimelerim
My voice
– Benim sesim
That is my sermon
– Bu benim vaazım
Give me your heart
– Bana kalbini ver
Give me your pain
– Bana acını ver
Give me your burden
– Bana yükünü ver
Coz I can take anything that you can give
– Çünkü bana verdiğin herhangi bir şeyi alabilirim
Forgiving everything that you did
– Yaptığın her şeyi bağışlıyorum
These are my words
– Bunlar benim kelimelerim
This is my voice
– Bu benim sesim
That is my sermon
– Bu benim vaazım
My sermon, yeah yeah yeah, my sermon, yeah yeah yeah
– Benim vaazım,evet,benim vaazım,evet
My sermon, yeah yeah yeah, my sermon, yeah yeah yeah
– Benim vaazım,evet,benim vaazım,evet
My sermon, yeah yeah yeah, my sermon, yeah yeah yeah
– Benim vaazım,evet,benim vaazım,evet
My sermon, yeah yeah yeah, my sermon, yeah yeah yeah
– Benim vaazım,evet,benim vaazım,evet
That is my sermon
– Bu benim vaazım