Our first kiss was Christmas in the Walmart toy department
– İlk öpücüğümüz Walmart oyuncak bölümünde Noel’di
She said, “I should take you with me when I leave”
– “Giderken seni de yanımda götürmeliyim” dedi.
We were searchin’ New York for a fancy, new apartment
– New York’ta şık, yeni bir daire arıyorduk.
She said, “Central Park is Sea World for trees”
– “Central Park ağaçlar için Deniz Dünyasıdır” dedi.
You ask about the cows, wearin’ my sweater
– İnekleri soruyorsun, kazağımı giyiyorsun
It’s somethin’ about the weather that makes them lie down
– Onları yere yatıran hava ile ilgili bir şey.
The only time I feel I might get better is when we are together
– İyileşebileceğimi hissettiğim tek zaman birlikte olduğumuz zamandır.
I like socks with sandals, she’s more into scented candles
– Sandaletli çorapları severim, kokulu mumlara daha çok düşkündür.
Oh, I’ll never get that smell out of my bag
– Oh, o kokuyu çantamdan asla çıkaramayacağım
It was poorly handled
– Kötü idare edildi.
The day we both got canceled
– İkimizin de iptal edildiği gün
Because I’m a racist and you’re some kind of slag
– Çünkü ben ırkçıyım ve sen bir çeşit sürtüksün.
You ask about the cows, wearin’ my sweater
– İnekleri soruyorsun, kazağımı giyiyorsun
It’s somethin’ about the weather that makes them lie down
– Onları yere yatıran hava ile ilgili bir şey.
The only time I feel I might get better is when we are together
– İyileşebileceğimi hissettiğim tek zaman birlikte olduğumuz zamandır.
(Oh, together)
– (Oh, birlikte)
“I’m better at writin'” was just a way to get you bitin’
– “Yazmakta daha iyiyim” sadece seni ısırmanın bir yoluydu.
Oh, the truth is that our egos are absurd
– Gerçek şu ki egolarımız çok saçma.
I thought we were fightin’
– Kavga ettiğimizi sanıyordum.
But it seems I was gaslightin’ you
– Ama görünüşe göre seni gazla aydınlatıyordum.
I didn’t know that it had its own word
– Kendi sözünün olduğunu bilmiyordum.
You still ask about the cows, wearin’ my sweater
– Hala inekleri soruyorsun, kazağımı giyiyorsun
It’s something about the weather that makes them lie down
– Onları yere yatıran hava ile ilgili bir şey.
The only time I feel I might get better is when we are together
– İyileşebileceğimi hissettiğim tek zaman birlikte olduğumuz zamandır.
Kategoriler